ARAMA YAP

Subhanallah (9.Bölüm) - Muhammed Hüseyin (R.A.)

Hep beraber rabbimizi tesbih etmeyi anlamaya çalışıyorduk, daha doğrusu tesbih etmeye çalışıyorduk.

İster tesbih etmek olsun ister hamd etmek olsun ister tekbir etmek olsun ister tevhid etmek olsun hepsinden bir gaye, bir amaç vardır. Mesele; amacı bilmektir, bununla beraber amaçladığına kavuşmaktır. Bütün ibadetler de böyledir, hepsi imanı kazanmak içindir, hepsi aşkı ve muhabbeti kazanmak içindir; yani aşkı kazanıp aşk ile yanmak içindir, âşık olmak içindir. Onun için aşk, insanı pişirir, yakar, yakmalıdır. Yakmayan aşk, aşk değildir, aşkın dumanıdır ve o sadece is yapar. Rabbimizi tesbih ederken de tesbih edebildiğimiz kadarıyla rabbimizin sevgisine layık oluruz ve rabbimiz bizi sever. Aşkın sahibi Allah’tır, aşkı o veriyor, aşk ondan geliyor; yani o seviyor.

Senin yapman gereken şey nedir?

Rabbini tesbih etmektir, onun kendisini sana tanıttığı gibi tanımaktır, anlamaktır, iman etmektir, emin olmaktır. Tabi ki tanıdıkça seversin, sevmen gerekir. Eğer marifetin sana muhabbeti vermediyse, aşkı vermediyse, imanı vermediyse onu tanımamışsın, sadece aklınla anlamaya çalışmışsın, o gönlüne inmemiş; yani ilmin, bilgin gönlüne inmemiş demektir.

Bilgin gönlüne inince ne olur?

Muhabbete, aşka dönüşür, ahlaka dönüşür, amele dönüşür. Ateş nasıl yakıyorsa, eritiyorsa, yok ediyor, kendi haline büründürüyorsa aşk da öyledir. Aşk, insanı bürüdü mü, bir gönle girdi mi onu yakar, nefsini yakar, benliğini yakar, bencilliğini yakar, kibrini yakar, hasedini yakar, küfrünü yakar, riyasını yakar, onda aşktan başka bir şey kalmaz. Yakmıyor ve yok etmiyorsa aşk yok demektir. Ne vardır? -O aşk dediği aşkın gölgesinden ibarettir, aşka ulaşamamış, aşka kavuşamamış demektir.

Yolculuğu aşka varmak için, aşkın hakikatine, aşkın sırrına varmak için yürümek gerekir. Bu bir yol ve yolculuktur. Bütün ilimler, bütün ibadetler bize bu yolculuğu yaptırmalıdır. Eğer bize yol yürütmüyorsa çabamız, gayretimiz yok demektir, tercihimiz yok demektir. Yolculuk insanın kendisinden kendisinedir; yani insan yine kendi hakikatine yolculuk yapar. Allah, bedeni ruha elbise kılmış, nefsi ruha elbise kılmış, sırrı da ruha elbise kılmıştır. Kendi sırrımıza erdiğimizde, kendi hakikatimize vardığımızda bulacağımız şey; aşkın hakikatidir. Aşkın hakikati; Allah’ın zati tecellisidir, zat tecellisidir.

Esma tecellisini hep beraber anlamaya çalıştık. Rabbimizi tesbih ederken sıfatlarının tecellisini anlamaya çalıştık. Zati tecelli aşktan ibarettir. Onun için aşktan öteye yol yok dedik. Aşksız insan ölüdür, âşık, Allah ile diridir. Kul oraya varınca fena bulmuş olur, vehimden, zandan, şeytanın verdiği vesveseden kurtulmuş olur, hakikate, kendi hakikatine ermiş olur. O yüzden Allah kutsi hadiste “ben insanın sırrıyım, insan da benim sırrımdır” buyurmuştur (Fusûsu’l-Hikem Terc. ve Şerhi, I, 48). Allah’ın sırrı insanda tecelli ediyor. İnsan kendi sırrına vardığında rabbini de bulmuş olur, kendini de bulmuş olur, sır açıklanmış olur.

Allah’ın her bir kulu üzerinde bir muradı vardır. Allah insanları yaratıp onun için takdiri yaparken onun gücüne göre takdiri yapmış, imtihanları onun gücüne göre yapmıştır. Allah onlara nurundan saçtığında “ben sizin rabbiniz değil miyim” dediğinde her biri “belâ (evet), sen bizim rabbimizsin, biz buna şahidiz” (A’râf /172) dediğinde her biri için takdiri yaparken onun gücüne göre yaptı, neyi yapabilecekse imtihanları da ona göre gelir. Kimi dünyayı tercih etti, kimi ahireti tercih etti, kimi de rabbini tercih etti…

...
Devamını sohbetten dinleyelim inşallah...