ARAMA YAP

Subhanallah (8.Bölüm) - Muhammed Hüseyin (R.A.)

Hep beraber subhanallah diyorduk, rabbimizin subhanlığını anlamaya çalışıyorduk, daha doğrusu rabbimizin ne kadar subhan olduğunu, aklın erişemeyeceği, hayalin erişemeyeceği kadar yüce olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Subhanallah deyince, Allah’ın yüceliğini anlamaya çalışırken kendi acziyetimizi, kendi küçüklüğümüzü anlamış, dolayısıyla rabbimize karşı, insanlara karşı kibirlenmekten kurtulmuş oluyoruz.

Hep söylüyorum; hepimiz yolcuyuz, hepimiz yoldayız, herkes yolcudur. Herkes rabbine giden yolda isteyerek, istemeyerek aşkla ve muhabbetle ya gider ya da gittiğini bile kabullenmez, huzura çıkacağını kabullenmez, hayatı öyle yaşar ve o da rabbine gider. Vakti gelince Allah “seninki bu kadar, yeter, haydi huzura gel” der. Onun için “hepiniz ondan geldiniz, dönüşünüz onadır” buyurdu Allah (Bakara /156, En’âm /60). Hepimiz ona gidiyoruz. Bir de onun daveti vardır, peygamberlerin, peygamberlerle beraber olanların bu davete icabetleri vardır. Bütün vuslat yolcuları tercihini yapmıştır, onlar gibi rabbine gitmek için yola çıkmıştır, yolu yürüyordur; ama yolu yürürken nerede olduğunu da bilmesi gerekir. Yoksa böyle kör bir insanın yürümesi gibi olur ki o ne yaptığını, ne yapacağını, nerede olduğunu bilmez. Ne lazım? -Yolu bilen, yolu gösterecek, nerede olduğunu ona öğretecek biri lazım.

Gönül yolunu, gönül yolculuğunu nasıl yapıyoruz, neredeyiz, hep beraber onu anlayacağız inşallah. Kısa ve öz olarak izah edelim ki kardeşlerimizin her biri de nerede olduğunu anlamış olurlar inşallah.

Kurban Bayramı’nın, Hac Bayramı’nın arefesi burada neden kurban kesilir?

Herkes bulunduğu yerde kurbanı keser. Mesele; gönlün, Kâbe’de olmasıdır, Beytullah olmasıdır, gönlün, Kâbe’nin sahibi ile beraber olmasıdır. Bunun için de olması gereken şey; kurban etmektir, kurban olmaktır, nefsini kurban etmektir. Bayram geldiğinde yapmamız gereken şeylerden bir tanesi de nefsimizi kurban etmektir, nefsimizi dinlememektir. Nefsimize ağır gelse de Allah’ın emrettiği, sevdiği gibi yapmaya çalışırken bir olmaktır, beraber olmaktır, küskünlükleri gidermektir, gönlümüzdeki, kalbimizdeki, nefsimizdeki sıkıntıları atmaktır, kardeş olmaktır, akrabaya sıla-i rahim yapmaktır, gidebiliyorsak gitmektir, gidemiyorsak aramaktır, sormaktır, bayramlarını kutlamaktır. Mesele; gönül alıp bir ve beraber olduğumuzu göstermektir.

Arefe; tanışma yeri demektir. Arif; tanıyan, rabbini tanıyan demektir. Eğer tanışmazsak, birbirimize rahmet olmaz, nimet olmaz, ikram olmazsak arif olamayız. Dolayısıyla rabbimizi bilemedik demektir. Bunun için nefsimizin küfründen, şirkinden, riyasından, hasedinden, kızgınlıklarından, öfkesinden taviz vermeden “rabbim böyle seviyor” deyip gönlümüzdekini temizleyip, atıp kardeş olmaktır, akraba olmaktır, birbirimize yakın olmaktır; yani kurban etmektir, kurban olmaktır, nefsimizi kurban etmektir. Hep beraber elimizden geldiği kadarıyla, gücümüzün yettiği kadarıyla öyle yapmaya çalışacağız inşallah; çünkü rabbimiz bizi buraya kadar göndermişse bizim üzerimizde bir muradı vardır.

Peki, nedir muradı?

Kendisini bilelim, tanıyalım diye, kendimizi tanıyalım diye, bununla beraber geldiğimiz yere dönelim diyedir. Elbette ki dönerken bir yol vardır ve bu yol herkesin, her bir insanın gönlündeki yoldur. Onun için manevi yolculuk gönül yolculuğudur, gönlümüzden yürümeliyiz.

Yola başlarken yol nasıl başlar? -Eğer biri rabbini istediyse, rabbini tanımak, rabbini anlamak, rabbine iman etmek, rabbine kul olmak istediyse istediği o andan itibaren yolculuk başlamıştır. Manevi yolu bilelim diye anlatıyoruz. Bu yolda olması gereken olacak olan şey nedir, karşılaşacağı şeyler nedir? -Sıkıntı, musibet, bela! Allah en büyüğünü peygamberlere vermiş, dolayısıyla en büyük, en kâmil yolculuğu da onlara yaptırmıştır. Eğer biri bunu kabul etmiyorsa hiç yola girmesin “ben de varım, ben de bu yolu yürürüm” demesin zaten. Biri “ben onların istediğini istiyorum; ama yaşadıklarını istemiyorum” derse kendi kendini kandırmış olur.

...
Devamını sohbetten dinleyelim inşallah...