ARAMA YAP

Subhanallah (7.Bölüm) - Muhammed Hüseyin (R.A.)

Rabbimizin subhanlığını hep beraber anlamaya çalışıyorduk. Allah subhandır, dedi Allah. Eğer bir kul, rabbini subhan olarak bilmez, anlamazsa Allah’ı başka sıfatlarla vasıflandırır. Onun için Allah ayeti kerimede; Subhanallahi ammâ yesifûn: “Allah onların vasıflandırmalarından subhandır, münezzehtir” (Sâffât /159) Subhanallahi ammâ yuşrikûn: Allah onların şirk koştuklarından münezzehtir” (Nahl /1) buyurur. Allah hem isimlerinde hem de sıfatlarında subhandır. Rabbimizi subhan olarak anlamazsak ne olur? -Rabbimize şirk koşmuş oluruz; yani müşrik oluruz ya da ona başka bir vasıf veririz ki aynı şekilde yine şirke, küfre düşeriz.

Rabbimizin subhanlığını anlarken isimleri ile beraber anlamalıyız. Allah, isimlerinde subhandır, bununla beraber âlemlerin rabbidir, hamd yalnızca ona mahsustur; Allah her konuda, her tecellisinde, her muamelesinde, her yaratmasında övgüye layıktır. Allah El Ekberdir; tek büyüktür, büyüklüğü, azameti anlaşılmayacak kadar ekberdir. Allah El Kebirdir; büyüklük bir tek ona mahsustur. El Kebir ismi hangi isimle beraber gelir? -Aliyyul kebir: “O, yüceler yücesidir, büyüklüğü anlaşılmayacak kadar yücedir” (Lokmân /30). Kebirul muteâl: “O yüceler yücesidir” (Râd /9). Kul onun yüceliğini anlayamayacak kadar o büyüktür.

Allahu ekber derken “Allah aliy olarak, muteâl olarak; yüceler yücesi ve yücelten olarak tek büyüktür” demiş oluruz. Bu, subhanallahi vel hamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber tesbihidir. Hep beraber bu tesbihi anlamaya çalışıyoruz. Zaten bir mü’min, Müslüman, iman etmiş bir kimse ya, rabbini tesbih eder, ya rabbine hamd eder, ya rabbini tekbir eder, ya rabbini tevhid eder. Mü’minin hâli bu dört hâlin dışında değildir zaten. Mü’min ne yaparsa yapsın, hangi işi yaparsa yapsın, nereye bakarsa baksın, neyi görürse görsün, neyi okursa okusun, neyi anlarsa anlasın ya tesbih etmesi, ya hamd etmesi, ya tekbir etmesi, ya tevhid etmesi, ya subhanallah demesi, ya elhamdulillah demesi, ya Allahu ekber demesi ya da la ilahe illallah demesi gerekir. Kul bunu diliyle söylemese bile gönlünün bunu söylemesi, onun bu hâlde olması gerekir ki hep o imanın dairesinde hep imanlı olsun, imanıyla bakmış olsun, imanıyla okumuş olsun, imanıyla anlamış olsun. Kul bunun dışında kalınca zaten karanlıkta kalmış, hakikati örtmüş olur (hakikati örtmek demek; küfür demektir), küfre düşmüş olur.

Bir kul, bir mü’min bir an bile rabbini unutamaz, istese de unutamaz. Eğer iman onun gönlüne, kalbine yerleşmişse o, rabbini her şeyden çok, canından çok seviyorsa bu durumda o kendini unutamadığı gibi rabbini unutamaz. Bir insan kendini unutabilir mi? -Hayır. Yani insanın “ben varım, ben varım” demesine gerek var mı? -Hayır.

Söylemiştim; iki türlü ilim vardır. Biri ilmî huzuri; hazır olan ilim, biri de ilmî husuli; hasıl olan ilim. Hasıl olan ilim sonradan öğrendiklerimizdir, hazır olan ilim ise yaratılışta getirdiğimiz marifetimizdir, ilimdir. Kendimizi husuli ilimle biliyoruz. Rabbimizi de huzuri ilimle bilmedikçe rabbimizi bilmiş olmayız. Kendini nasıl unutmuyorsan rabbini de öyle unutmaman lazım. Kendini rabbine ait görünce unutamazsın; ama bunun için kurban olmuş olmak, kurban etmiş olmak, her şeyini, canını kurban etmiş olmak lazım. Kurban edince ne olur? -O tecelli etmiştir, senin gönlüne tecelli etmiştir. Gönlünü buna sen layık hale getirdin. Onun için Allah da senin gönlüne tecelli etti ve sen de unutmuyorsun. Elbette ki bir beşer olarak bir anlık gaflete düşmek başka bir şeydir; ama onu unutmak bambaşka bir şeydir.

Rabbimizi tesbih ederken onun büyüklüğünü, azametini anlayarak tesbih ediyoruz. Allah her türlü eksiklikten, noksanlıktan münezzehtir, bununla beraber Allah’ın her işi kâmildir, mükemmeldir, eksiksiz ve kusursuzdur. Biri rabbine bakarken, kendine, kendi hayatına bakarken rabbinin kendisine yaptığı her muamelenin mutlak hayır olduğunu, övgüye layık olduğunu anlayınca ne der? -Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur, o rahman ve rahimdir ve o, mâliki yevmiddindir; din gününün meliki ve malikidir. Allah, din günü için “kıyamet günü, hesap günü” dedi (İnfitar /17-19).

Onun için hesap günü deyince neyi anlıyoruz? -Kıyamet kopacak, sonra İsrafil (a.s.) Sur’a üfleyecek her şey dümdüz olacak, gökler kâğıt tomarı gibi toparlanacak (Enbiya /104). Ay, Güneş, yıldızlar tek bir çarpışla birbirine çarpacak, yıldızlar dökülecek, kıyamet kopmuş olacak, son saat gelmiş olacak. Allah kıyamet için “son saat” yeniden diriliş gününe “kıyamet” dedi. Kıyam; ayağa kalkma günü, dirilme günüdür, buyurdu Allah. Kim Sur’a üfürüyor? -İsrafil ( a.s.) Sur’a üfürüyor. Birinci Sur’da herkes ölür yer dümdüz olur. Bununla beraber ikinci üfürüşte de herkes yeniden dirilip ayağa kalkar, hesap yerine doğru gider (Zumer /68). Bu durumda İsrafil (a.s), kıyamet kopuncaya kadar Sur’a üflemek için bekliyor demektir. Bu böyle midir? -Hayır, öyle değildir.

...
Devamını sohbetten dinleyelim inşallah...