ARAMA YAP

Subhanallah (11.Bölüm) - Muhammed Hüseyin (R.A.)

Hep beraber rabbimizi tesbih etmeye çalışıyorduk. Tesbihin, tekbirin, tahmidin; hamdin nasıl olması gerektiğini, tevhidin; lâ ilâhe illallah, derken neyi söylemiş oluruz, hep beraber onu anlamaya çalışıyorduk. İnsanın hayatı, bir mü’minin hayatı zaten bundan ibarettir. Mü’min, Allah’ı tesbih eder, Allah’a hamd eder; tahmid eder, Allah’ı tekbir eder, tevhid eder.

Mü’min olmayanlar da nefsini tesbih eder, temize çıkarır, nefsine hamd eder, onu över, övgüye layık görür. Aynı şekilde nefsini tekbir eder, büyüklenir, kibirlenir. Böyle olunca tevhidi de kendi nefsine yapar, “benim nefsimden başka ilah yoktur” der.

Böyle söylüyor mu? Bunu nasıl söylüyor?

“Her şeyi ben biliyorum, kararı ben veriyorum, hükmü ben veriyorum, kimin mü’min, kimin Müslüman olduğuna ben karar veriyorum. Kim cennetlik, kim cehennemlik ben biliyorum” dediğinde zaten kendi nefsini tevhid etmiş, kendinden başkasını kabul etmemiş demektir. Böyle biri halis muhlis müşriktir, kâfirdir, münafıktır. O istediği kadar ibadet yapmış olsun, istediği kadar ilmî bilgisi olmuş olsun, istediği kadar insanlar ona “âlim” desin “şeyh” desin “veli” desin “mürşit” desin, her ne derse desin bu böyledir.

Herkes Allah’ın kuludur, herkes Allah’a karşı sorumludur ve herkesin sorumluluğu Allah’a aittir. Hiç kimse, hiç kimse hakkında, hiçbir kul hakkında hüküm veremez. Allah hiç kimseye bu hakkı tanımaz, tanımamıştır; ama nefsimiz öyle yapıyor mu? -Yapıyor. Peki, niye yapıyor? -Kendini ilah olarak görüyor da ondan. Yoksa rabbine karşı böyle saygısız olamazdı. Saygısızlığın tek bir nedeni var; Allah’a iman etmemiş, Allah’a karşı marifet sahibi değil, Allah’ı tanımıyor, nefsini tanıyor, nefsini biliyor.

Bir kulun mü’min olup olmadığı nasıl anlaşılır?

Bir ölçü var önümüzde, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bizim için ölçüdür, sahabe-i kiram ölçüdür, peygamberler ölçüdür, peygamberlerle beraber olanlar, Allah’ın övdükleri bizim için ölçüdür, örnektir. Bir kul, Allah’ı sevmedikçe, iman etmedikçe mü’min olmaz. Eğer o mü’min ise, Allah’a iman etmiş ise Allah’a karşı edeplidir, haşyet sahibidir, Allah’a karşı takva sahibidir, kulluğunu biliyor, acziyetini biliyor, Allah’a muhtaçlığını biliyor. Bununla beraber ilahlık yapmaya kalkışmaz, edeplidir. Rabbine karşı fikir beyan etmez, “bence, bana göre” demez. Aynı şekilde nasıl Allah’a karşı edepli olması gerekiyorsa Allah’a karşı hayalıdır, utanır, bununla beraber rabbine karşı hürmet sahibidir, rabbine hürmet ediyor.

Namaz baştan sona Allah’a hürmettir. Mü’min, namazda rabbinin huzurunda durur, rabbini tekbir eder, rabbine hamd eder, rabbini tesbih eder. Allah’ın huzurunda eğilip “senden başkasının önünde eğilmem” der, rabbine hürmet eder. Sonra secdeye varır. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz “secde anı, rabbine en yakın olduğun andır” buyurur (Müslim, Salât 215). Allah ayet-i kerimede “secde et, yaklaş” buyurur (Alak /19). O secdedeyken rabbine yakın oluyor, yaklaşıyor, onun saygısı, edebi, hayası, hürmeti zirveye çıkıyor. Allah’a en yakın olduğu anda hürmeti de zirvededir. Nasıl ki kulun, Allah’a hürmet etmesi gerekiyorsa öyle de onun peygamberlerine hürmet eder, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz’e hürmet eder. Aynı şekilde onun indirdiği kitaba ve bütün kitaplara hürmet eder. Sonra Allah’ın bütün kullarına hürmet eder.

Muhabbet insanın içindedir, gönlündeki haldir. Haşyet de öyledir, edep de öyledir, hayâ da öyledir; ama hürmet muhabbetin, haşyetin, edebin, hayânın dışarıya aksetmesidir; yani amele dönüşmesidir. Eğer amele dönüşmemişse onda haşyet olmaz, edep olmaz, hayâ olmaz, muhabbet olmaz; yani ne kadar varsa dışarıya o kadar akseder. Ne olarak? -Hürmet olarak. Hürmet, imanın meyvesidir, haşyetin, edebin, hayânın meyvesidir. İnsanın insana, hatta bütün mahlukata hürmet etmesi gerekir; ama önce insana hürmet etmesi gerekir. Kendi evinde hürmetli olması lazım.

Hürmet; onu hem sevmektir hem ona karşı edepli olmaktır hem ona karşı hayâlı olmaktır hem ona kıymet, değer vermektir, onun şerefini bilmek ve şerefini takdir etmektir. Onun bir gönül taşıdığını, Allah’ın ona ruhundan nefhettiğini, onun gönlüne tecelli ettiğini, Allah’ın ona şah damarından daha yakın olduğunu, her nerede olursa olsun Allah’ın onunla beraber olduğunu bilmek ve buna iman etmektir, muameleyi öyle yapmaktır.

Hürmeti insanın gönlüne yapıyorsun. Gönül, Rahman’ın arşı, Allah'ın tecelligâhı, Beytullah! Bir insan, insana hürmet etmiyorsa, evdekilere, ailesine, eşine, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine, yakınına, komşusuna, iş arkadaşına hürmet etmiyorsa (uzaktakine zaten hürmet edemez), içinde bulunduğu topluluğa, cemaate hürmet etmiyorsa, onlar birbirine karşı hürmetli değilse, hürmet etmiyorlarsa bilin ki İslam’ı anlamamış, rabbini anlamamıştır. Hürmet aynı zamanda güzel ahlaktır. Din güzel ahlaktan…

...
Devamını sohbetten izleyelim inşallah...